Peygamber, kelime olarak Farsçadır, haberci anlamındadır. Türkçe'mizde Allah'ın elçisi şeklinde ifade edilir. Arapça'daki nebi ve rasülün karşılığıdır. Nebi, haber veren manasındadır. Rasül de elçi demektir. Biz, bunlar içinde peygamber kelimesini kullanacağız. Peygamber, Allahu Teala'nın insanlar içinden seçip vahye mazhar ettiği, kendisine meleğini gönderdiği, emir ve hükümlerini insanlara tebliğ etmek için görevlendirdiği seçkin, şerefli kimsedir. Kendisine yeni bir din, ayrı bir kitap verilip insanları terbiye için gönderilen peygambeiere "rasül" denir. Kendisine yeni bir din ve kitap verilmeyen fakat önceki peygamberin getirdiği din üzere insanları hakka davet için seçilen ve görevlendirilen peygamberlere "nebi" denir. Her peygamber Allah tarafından seçilmesi ve davet için görevlendirilmesi yönüyle nebidir. Kendisine ayrıca yeni bir şeriat ve kitap verilince rasül olur. Verilmezse, nebi olarak görev yapar. (Abdurrahman el-Meydâni, el-Akidetü'l-İslamiyye, 297-300. ) Peygamberlik çalışma ile elde edilmez. Akıl ve okumakla öğrenilmez. Babadan oğula geçmez. O Allah vergi-sidir. Allahu Teala kime peygamberlik vereceğini kendisi bilir. Peygamber insanlardan seçilmiştir, insanlar içinden bu görev erkeklere verilmiştir.(Yusuf 109) Cinlerden peygamber gelmemiştir. (Kadızade, Feraidü'l-Fevaid (Tam Amüntü Şerhi), 193) Hz Muhammed (s.a.v) Efendimiz insan ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. İlk peygamber Hz. Adem'dir (a.s). Hz. Adem aynı zamanda ilk insandır. Onun için kendisine İnsanlığın babası manasına "Ebü'l-beşer" denir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizdir. Peygamberlik onunla son bulmuştur. Onun için kendisine, peygamberlerin son halkası ve tamamlayıcısı manasında "Hâtemü'n-Nebiyyin" denir. Bu sıfatı kendisine Allahu Teala vermiştir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bütün insanların en hayırlısı-dır. Peygamberlerin imamıdır. Allah'ın habibidir. İlahi huzurda insanlığın sözcüsü, şefaatçisi, temsilcisi ve şahididir. Hz. Adem ile Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz arasında gelen bütün peygamberlere iman etmek farzdır. Hiçbirisini ayrı tutmadan hepsinin hak peygamber olduğuna iman etmek, hepsini sevmek, hürmetle anmak mü'-min olmak için şarttır. Sayılarını bilmesek te, her kavme bir peygamberin gönderildiğini biliyoruz. Yüce Rabbimiz: "Her ümmetin bir peygamberi vardır." (Yunus, 47.) buyurmaktadır. Önceki peygamberler sadece bir kavme, bir millete gönderiliyordu. Peygamberlik görevleri belirli bir zaman içindi. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz ise, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Risaleti umumi ve devamlıdır. (Buhari, Salat, 56. Bkz: Müslim, No: 523; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313.) Bütün insanlık onun davetiyle muhatabtır. O herkesin ve her milletin önünde Allah'a davet eden son peygamberdir. Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz'e inanan, davetine uyan kimselere "icabet ümmeti" denir. Bu hal üzere ölenlerin sonu Cennet'tir. islam davetiyle muhatab olup onu kabul etmeyenlere "davet ümmeti" denir. Bu kimseler ölene kadar, islam'ın davetiyle muhatabtırlar. Uyarlarsa müslüman olur kurtulurlar. İnkar eder ve o hal üzere ölürlerse, Allah'ın gazabına uğrar ebedi Cehennem'de kalırlar. Bu konuda Rasulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, peygamber olarak gönderildiğim bu ümmetten Yahudi olsun' Hristiyan olsun, Allah'ın benimle gönderdiği dine iman etmeden ölen kimse muhakkak Cehennem'e girer." (Nevevi, Müslim Şerhi, II, 186.) Allahu Teala önceki bütün dinlere İslam Dini ile son vermiş, dinini kemale erdirmiş; insanlığı felaha çıkaracak hükümlerini İslam'la ortaya koymuştur. Önceki dinlerdeki pek çok hükmü yürürlükten kaldırmıştır. Tevhid ve iman esasları ile islam tarafından tasdik gören ve tekrar edilen kısımları hariç, diğer dinlerin amel edilecek hiçbir hükmü kalmamıştır. Yahudi, Hristiyan, ateştperest, dinli dinsiz bütün insanlar İslam Dini'ne tabi olmakla mükelleftirler. Allahu Teala, bu konuda şu kesin hükümleri vermiştir. "Artık kim İslam'dan başka bir din arayışına girerse, o bulacağı şey kesinlikle kabul edilmeyecektir ve o kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (Al-i imran, 85.) "Allah katında geçerli olan tek din İslam'dır." (Al-i imran,19) Bu durumda, önceki peygamberlere iman, sevgi ve hürmetten başka bir vazifemiz kalmamıştır. Amel etmek ve peşinden gitmek için insanlığın önünde tek bir peygamber vardır. O da Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizdir. Bütün peygamberler hayatta olsaydı veya hayata geri getirilselerdi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz'e tabi ve ümmet olmaktan başkası kendilerine helal olmazdı. Çünkü Yüce Rabbimiz bütün peygamberlerden şu sözü almıştır: "Size verdiğim kitabı ve hükümleri tasdik eden bir peygamber (Muhammed) geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz ve sözü yüklendiniz mi?" Peygamberler: "Kabul ettik ya Rabbi" dediler. Bunun üzerine Allah: "O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim." buyurdu." (Al-i Imran, 81.) Bütün peygamberler ona gıyaben iman ettiler. Hayatına yetişirlerse kendisine tabi olup yardım edeceklerine dair Allahu Teala'ya söz verdiler. Bunu kendileri için büyük bir şeref bildiler, bu vazifeyi bütün ümmetlerine de bildirdiler. Hz. Musa (a.s) ve Hz. isa (a.s) Efendilerimiz de Allahu Teala'ya bu sözü verdiler. Rahmet peygamberini ümmetlerine müjdelediler; onun gelişine sevindiler, ümmetlerine: "Ona yetişen davetine uysun, elinden tutsun, kendisine tabi olsun" diye vasiyyet ettiler. Onun ismini verdiler. Kendisini "Faraklit" deyi tanıttılar, "Ahmed" ismiyle andılar; sıfatlarından bahsettiler. Ümmeti olmak istediler. Bu özlem ile dünyadan gittiler. (Geniş bilgi için bkz: Acurrî, eş-Şeriatu, 450-456; Fethullah Gülen,Sonsuz Nur, l, 40-47.) |